Sunday, October 5, 2025

CALLING

 


Call – The Law of Association: From Vibration to Paradigm

The structure of the universe is secretly woven by one law: call and association. Every call is a vibration; every association, its echo. This law governs not only individual experiences but also the collective memory that shapes civilizations.

The Fundamental Principle of Vibration

In physics, vibration means a movement repeating within a certain frequency range. In biology, vibration appears as the electrical firing of neurons — and the resonance these firings create within the neural network.

The call is a vibration produced by the brain. It may manifest as a thought, a word, a sound wave, or even an inner expectation. What follows is the association — the consequence of the vibration itself. The chain of thought → resonance → behavior → result unfolds in this way.

The Tone of the Neuron and the Principle of Aim–Result

Every neuron is not merely a cable carrying data; it is a tone generator. Neural firing creates frequency; that frequency turns into resonance; resonance manifests as physiological or behavioral outcomes.


A child runs, someone says, “You’ll fall,” and the child actually falls. A simple yet profound demonstration of this law.

Placebo and Nocebo: The Biological Proof of Mental Vibration

The brain’s vibration does not remain confined to thought; it penetrates into the cellular level of the body.

Placebo: Positive call → positive result. The person heals.
Nocebo: Negative call → negative result. The person becomes ill.

This process can influence the opening and closing of genes at the epigenetic level. The brain’s plastic nature (neuroplasticity) can render these vibrations permanent within the neural matrix.

The Social Face of Association

A child wishes to touch a dog. “Don’t touch, it bites,” they say. The dog growls.
Another child wants to pet a cat. “Don’t touch, it scratches,” they say. The cat raises its claws.

This is not merely an individual experience — it is the formation of an associative chain within the child’s mind. Over time, this chain crystallizes into a paradigm: Dog = bites. Cat = scratches.

When individual associations merge, social paradigms emerge. Cities, cultures, and civilizations are thus products of collective vibrations.

Time Before Perception

The most critical point is this: the call precedes perception.

For thought itself is a vibration — and that vibration prepares the ground of perception.

  • First, vibration (thought) arises.
  • Then, resonance spreads.
  • Finally, perception unfolds.

Paradigm and Destiny

The law of call and association shapes not only the individual but also the society and the cosmos itself:

  • Individual level: Our thoughts summon our destiny.
  • Social level: The calls of a culture bring forth its historical outcomes.
  • Cosmic level: Vibrations on a universal scale determine the flow of existence.

What we call “destiny” is, in truth, the collective association of vibrations.

Conclusion: From Vibration to Universe

Every thought, every word, every belief is a vibration. This vibration creates an invisible resonance, and resonance ultimately becomes a visible outcome.

Call = Frequency. Association = Result.

Connections with E.G.’s Other Writings

  • Neurochemical Captivity → reveals how perception is bound to a chain of vibration.
  • NeuroVoice → presents frequency-based methods for transforming thought.
  • NeuroMyth → explains how vibrational traces across time give birth to mythological imagery.

E.G.

Friday, October 3, 2025

ÇAĞRIŞIM YASASI.

 


Çağrı–Çağrışım Yasası: Titreşimden Paradigmaya


Evrenin yapısı, bir yasa ile gizlice örülüdür: çağrı ve çağrışım. Her çağrı bir titreşimdir; her çağrışım, bu titreşimin yankısıdır. Bu yasa, yalnızca bireysel deneyimleri değil, kolektif hafızayı da yöneten görünmez bir ilkedir.

Titreşimin Temel Prensibi

Fizikte titreşim, belli bir frekans aralığında yinelenen hareket demektir. Biyolojide ise titreşim, nöronların elektriksel ateşlenmeleri ve bu ateşlenmelerin yarattığı rezonans olarak karşımıza çıkar.

Çağrı, beynin ürettiği bir titreşimdir. Bu bir düşünce olabilir, bir söz veya ses dalgası olabilir, hatta yalnızca içsel bir beklenti bile çağrı işlevi görebilir. Ardından çağrışım gelir: yani titreşimin sonuç doğurması. Düşünce → rezonans → davranış → sonuç zinciri bu şekilde işler.

Nöronun Tınısı ve Hedef–Sonuç İlkesi

Her nöron, yalnızca bilgi taşıyan bir kablo değildir; o aynı zamanda bir tını üreticisidir. Nöronal ateşlenme bir frekanstır; bu frekans rezonansa dönüşür; rezonans bedende ve davranışta bir sonuç doğurur.

Çocuğun “düşersin” sözüyle koşarken gerçekten düşmesi, bu ilkenin basit ama güçlü bir göstergesidir.

Plasebo ve Nocebo: Zihinsel Titreşimin Biyolojik Kanıtı

Beynin titreşimi yalnızca düşünce düzeyinde kalmaz; bedenin hücresel düzeyine kadar iner.

  • Plasebo: Olumlu çağrı → olumlu sonuç. İnsan iyileşir.
  • Nocebo: Olumsuz çağrı → olumsuz sonuç. İnsan hasta olur.

Bu süreç epigenetik düzeyde genlerin açılıp kapanmasına yol açabilir. Ve beynin esnek yapısı (nöroplastisite) bu titreşimleri kalıcı hâle getirebilir.

Çağrışımın Sosyal Yüzü

Bir çocuk köpeğe dokunmak ister. “Elleme, ısırır” denir. Köpek hırlar. Bir çocuk kediye yaklaşır. “Elleme, tırmalar” denir. Kedi tırnak çıkarır.

Bu yalnızca bireysel bir deneyim değildir; çocuğun zihninde bir çağrışım zinciri kurulur. Zamanla bu zincir, paradigmaya dönüşür: Köpek = ısırır, Kedi = tırmalar.

Bireysel çağrışımlar birleştiğinde, toplumsal paradigmalar oluşur. Böylece şehirler, kültürler ve uygarlıklar aslında kolektif titreşimlerin ürünüdür.

Algıdan Önceki Zaman

En kritik nokta şudur: Çağrı, algıdan önce gelir.

Çünkü düşünce bir titreşimdir ve bu titreşim, algının zeminini hazırlar.

  • Önce titreşim (düşünce) doğar.
  • Sonra rezonans yayılır.
  • En son algı açığa çıkar.

Paradigma ve Kader

Çağrı–çağrışım yasası yalnızca bireyi değil, toplumu ve evreni de şekillendirir:

  • Bireysel düzeyde: düşüncelerimiz kaderimizi çağırır.
  • Toplumsal düzeyde: kültürün çağrıları, tarihsel sonuçları doğurur.
  • Evrensel düzeyde: kozmik titreşimler, varoluşun akışını belirler.

Kader dediğimiz şey, aslında titreşimlerin kolektif çağrışımıdır.

Sonuç: Titreşimden Evrene

Her düşünce, her söz, her inanç bir titreşimdir. Bu titreşim, görünmez bir rezonans yaratır. Ve rezonans sonunda, görünür bir sonuç doğar.

Çağrı = frekans. Çağrışım = sonuç.


E.G.’nin Diğer Yazılarından Bağlar

  • Nörokimyasal Esaret → algının nasıl titreşimsel zincire bağlı olduğunu gösterir.
  • NoroSes → düşünceyi değiştirmek için kullanılan frekanssal yöntemdir.
  • NöroMit → zamanın ötesinde bile titreşimsel izlerin nasıl mitolojik imgeler doğurduğunu açıklar.


Sunday, September 21, 2025

KALBİN DERİNLİĞİ...

 

Can İçinde Can: İkiliğin Yankısı ve Kalbin Derinliği



Giriş: Rûmî’nin Fısıltısı

“Can içinde bir can var.” – Mevlânâ

Bu söz, yalnızca tasavvufun şairane bir çağrısı değildir; aynı zamanda insanın varoluşsal ve biyolojik sırrının özüdür. İnsan tek bir bedende yaşar ama iki ayrı benliğin yankısını taşır. Biri ışığa yönelir, diğeri karanlığa. Ve bu iki yön, varoluşun derin çatısını kurar.

Düşünce Öncesi: Algının Gecikmesi

Nörobilim bize şunu gösterir: zihnin “şimdi” dediği hiçbir an, gerçek anlamda şimdi değildir. Beyin, dış dünyayı milisaniyelerle gecikerek kaydeder. Bir görüntü algılandığında, aslında o an çoktan geçmiş olmuştur.

Öyleyse sorulması gereken soru şudur: Düşünce oluşmadan önce, onu doğuran kıvılcım nedir?

Bu kıvılcım, bilinçaltının derinliklerinde titreşen bir olasılıktır. Henüz kelimeye dönüşmemiş, ama sinir ağlarının kıyısında bekleyen bir ihtimal. İçsel diyaloglarımızda da bu görünür: bir ses sorar, diğeri cevaplar. İnsan kendi zihninde tek değil, daima ikidir.

İkilik: Varoluşun Maskesi

Gündelik dilde “iki yüzlülük” çoğu zaman olumsuz bir anlam taşır. Oysa aslında, iki yüz taşımak insanın temel varoluş gerçeğidir. İnsan hem göğe hem yere bakar.

  • Bir yüz, melek gibi yaşamı ve ışığı çağırır.
  • Diğer yüz, şeytan gibi ölümü ve karanlığı fısıldar.

Hastalık anlarında bu ikilik daha görünür hâle gelir. Bir taraf sürekli ölüm senaryoları kurar, diğer taraf ise “bu yalnızca bir korku, gerçek değil” diyerek direnir.

Plasebo ve Nocebo: Bedenin İksiri ve Gölgesi

Bilim bu ikiliği biyolojide de doğrular: plasebo ve nocebo. Umut, bedeni iyileştiren görünmez bir iksir gibi işler. Umutsuzluk ve korku ise hücreleri zehirleyen karanlık bir gölgeye dönüşür.

Plasebo, beynin kimyasını yeniden düzenler; bağışıklığı güçlendirir, acıyı azaltır, bedene yeni bir senaryo yazar. Nocebo ise tam tersine, hücrelere yenilgiyi fısıldar. Böylece insanın içindeki ikilik, biyolojinin dokusuna kadar işlenir.

Kalbin Rezonansı: İkilikten Birliğe

Fakat bir sır vardır: İki ses çatışmayı bıraktığında, kalp rezonansa girer. Kalp yalnızca bir pompa değildir; bedende elektromanyetik bir merkezdir.

Kalp, beynin ötesinde bir uyum alanı açar. Evrenin göğsünde çalan bir tambur gibi titreşir. Bu titreşim hücreleri uyandırır, bedeni yeniden dokur. İki ses tek sese dönüşür. İşte bu, “can içinde can”ın sırrıdır: insan kendi bütünlüğüne kavuştuğunda, varoluş tamam olur.

Umut: Direnişin Kökü

Umutsuzluk, kötülüğü kanser gibi büyütür. Umut ise yaşamı yeniden dokuyan, direnişi kök salan bir kudrettir.

Her insan, hangi sesi dinleyeceğini, hangi yüzle bakacağını, hangi rezonansa kalbini açacağını seçmek zorundadır. Bu seçim, yalnızca bireyin yaşamını değil; evrenin dokusunu da şekillendirir. Çünkü her umut, varoluşun kumaşına işlenmiş yeni bir desendir.

Dipnotlar ve Referanslar

  • İkili Benlik Teoremi – E.G.
  • İki Ruh Bir Beden – E.G.
  • Nörokimyasal Esaretin İçindeki Benlik – E.G.

Friday, September 19, 2025

ŞİMDİ..

 

ŞİMDİ: Zamanın Sabiti ve Benliğin Yankısı



Beden, gece ve gündüzün döngüsüyle hareket eder. Entropi işler, doğa kanunları kendini tekrarlar. Fakat benlik, idrak sayesinde âlem yaşar. Güneşin batışı yalnızca fiziksel bir olay değildir; ona eşlik eden nörokimyasal esaret, varoluşun içsel boyutudur.

“Yaşamda sabit ŞİMDİ yok; bu durum Benlik için bir an ifadesi.”
(Şimdi)

Şimdi dediğimiz an, sabit bir durağanlık değil, akışkan bir fısıltıdır. Dudak telaffuz ederken çoktan gitmiştir. Şimdiki ben, geçmişin geleceğe tezahür etmiş halidir. Benlik öznel olarak bölüktür; her an geçmişte bıraktığımız benler ve geleceğin ihtimallerinde bekleyen benlerle çoğalır. Aynı anda hem geçmiş ben “neden yaptın, neden yapmadın?” diye sorar, hem de gelecekteki ben sessizce cevap verir. Bu durum, vicdan azabının ötesinde, iki ruhun aynada karşılaşmasıdır.

“Benlik öznel olarak boluktur; birden fazla ruh aynı anda konuşur.”
(Zeka: Buharın Tınısı, Ruhun Yönü)

Zamanın Ayrıksız Sabiti

Zaman ayrık değildir. Ne çizgisel bir kesit ne de mekanik bir sayaçtır. O bir dokudur, dalga spektrumudur.

“Zaman bir dalga spektrumudur, an ise A ile B noktası arasındaki momentomdur.”
(Zaman Spektrum Kayması)

Kuantum ölçeğinde zaman çözülür;

“Kuantum ölçeğinde zaman yoktun.”
(Olmayanda Olmak)

Biyolojik varlık ise ışık ve ısı kaynaklı bir yazılımdır; hücreler bu kodlarla işler ve zamanın sabitine bağlanır.

“İnsan bedeni bir yazılımdır; ışık ve ısı kaynaklı biyolojik kodlarla işler.”
(Etin İçindeki Evren)

İşte bu nedenle şimdi ile geleceğin şimdisi birleştiğinde zaman kayması yaşanır. Rüya gibi, zihnin anlık sıçramalarında bu kayma sezilir.

“Gelecek, önden manyetik bir titreşim olarak gelir; rüyalar bu titreşimi yakalar.”
(Dream Logic)

Mit ve Nöromit

Mitler de zamanın bu özelliğinin izdüşümüdür.

“Uzaylı yoktur; mitolojik çizimler geleceğin zihinsel izdüşümüdür.”
(Nöromit)

Nöromit, geçmişteki bilincin geleceğin manyetik izlerini algılamasıdır; mit, aslında gelecekten gelen bir yankıdır.

Sesin Frekansı: NoroSes

Zamansal akışın dönüştürücü aracı, sestir.

“NoroSes düşüncenin replikasyonu; değiştirmek için tek yol NoroSes.”
(NoroSesKod)

Ses, beynin yeniden yapılanma aracıdır; rezonans ile nöronlar kod değiştirir. Bu nedenle geçmiş benin sorgusu, yalnızca bir suçlama değil, frekans aracılığıyla yeniden yazılabilen bir kayıttır.

“Ses, beynin yeniden yapılanma aracıdır; rezonans ile nöronlar kod değiştirir.”
(NoroFrekans)

Sonuç

Sonuçta benlik, yalnızca bir anın izdüşümü değildir. O, geçmişin ağırlığıyla, geleceğin potansiyeliyle ve şimdinin müdahalesiyle dokunan bir örgüdür. Evrenin kendisi de aynı örgüyle işleyen bir dokumadır.

“Evren kendi kendine fısıldar, zeka onun yankısıdır.”
(Zeka: Evrenin Kendine Fısıltısı)

Şimdi, hem bir fısıltı hem bir çağrıdır. Geçmişin sesi sorar, geleceğin sesi yanıt verir, şimdiki hareket ise bu iki sesin ortak hesabıdır. Zaman ayrıksız bir sabittir; beden döngü içinde, benlik ise frekans içinde yaşar. Ve her “şimdi”, evrenin kendine söylediği yankıdır.

Referanslar

  • Şimdi
  • Nörokimyasal Esaretin İçindeki Benlik
  • Zeka: Buharın Tınısı, Ruhun Yönü
  • Olmayanda Olmak
  • Zaman Spektrum Kayması
  • Etin İçindeki Evren
  • Dream Logic
  • Nöromit
  • NoroSesKod
  • NoroFrekans
  • Zeka: Evrenin Kendine Fısıltısı

Thursday, September 18, 2025

NÖROSES

 

NöroSes ve Kolektif Bilincin Dokuması




İnsan bilinci, yalnızca bireyin zihinsel faaliyeti değildir; geçmişin, şimdinin ve geleceğin birbirine dokunduğu kolektif bir inşadır. Jung’un kolektif bilinçdışı kavramı, arketiplerle düşüncenin evrensel köklerine işaret ederken, burada söz konusu olan şey, hem biyolojik hem de titreşimsel düzeyde işleyen kolektif inşa bilincidir. Doğa da bu bilincin içindedir.

Kolektif Bilinç ve Epigenetik

Maymunların farklı adalarda temas olmadan aynı davranışı geliştirmesi, bilginin yalnızca bireysel deneyimle değil, ortak bir rezonansla aktarıldığını göstermektedir. Bu durum epigenetik düzeyde açıklanabilir: genler yalnızca biyolojik kod değil, aynı zamanda düşünsel ve ruhsal bilinç kodları taşır. Düşünce, deneyim ve ruh hali nesiller arası aktarılabilir.

Kolektif Hastalık ve Ruh Hali

Hastalıkların kökeni de bu kolektif inşada gizlidir. Tek bir düşünce, tek bir dönemsel ruh hali, nesiller boyunca taşınarak kalıcı bir rahatsızlığa dönüşebilir. Depresyon, obsesif-kompulsif bozukluk, kaygı ve benzeri tablolar yalnızca bireysel değil, kolektif yankılardır. Günümüzde sosyal medyada görülen fenomen olma arzusu, “beğeni” hırsı ve başarısızlık sonrası bunalımlar, yeni kolektif hastalıkların tohumudur. Bu süreç masum değildir; toplumsal yapıyı, doğum oranlarını ve evlilik kurumunu doğrudan etkiler.

Sesin Manyetik İfadesi

Bu kolektif kodlamada en güçlü araç sestir. Ses, evrimsel olarak yalnızca iletişimin değil, düşüncenin titreşimsel bedenidir. Dış ses toplulukları bir araya getirirken, iç ses düşüncenin kriptosu gibi çalışır. Her düşünce beyinde titreşimsel bir iz bırakır; bu iz, öznel niyet tarafından giydirildiğinde somut bir “beden” kazanır.

Sesin bıraktığı iz, nöroplastisite sayesinde sinaptik yolları yeniden inşa eder. Tekrar eden sesler ve düşünceler kalıcı ağlar kurar. Aynı zamanda ses, epigenetik düzeyde gen ifadesini etkileyebilir. Böylece ses ve duygu, bireysel hafızadan kolektif kültüre kadar genişleyen manyetik bir rezonans alanı yaratır.

Nöral Kodlama: Çekiç ve Örs

Bu süreci anlamak için güçlü bir analoji vardır: “Demir, demiri döver.” Çekiç örse her vurduğunda yalnızca demiri şekillendirmez; aynı zamanda kendi formunu da yeniden üretir. Düşünce de böyledir: tek bir zihinsel vuruş geçicidir, fakat tekrarlandığında kalıcı bir pratiğe dönüşür.

Her düşünce bir vuruştur; tekrarlandığında ritim olur, ritim pratik olur, pratik ise kalıcı bir nöral ağdır. Zihin, çekiç gibi düşünceyi döverek kendi şeklini verir. Ses, zihnin bu heykeltıraşlığında bir çekiçtir.

Dokuma Paradigması

İnsan zihninin işleyişi yalnızca dövme değil, aynı zamanda dokumadır. Tek bir düşünce ya da ses tek başına anlamlı olmayabilir; fakat diğerleriyle birleştiğinde bir örgü, bir desen ortaya çıkar. Bu dokuma, bireyin kimliği, kolektifin kültürü ve evrenin kendini örme biçimidir.

Beyin düşünen değil, resimleyen ve dokuyan bir yapıdır. Her ses bir ilmek gibidir; yan yana geldiklerinde kolektif hafızanın deseni belirir. Ses hem çekiçtir (düşünceyi döver, şekillendirir) hem de ipliktir (düşünceleri birbirine bağlar, dokur).

İki Ruh, Bir Beden

İnsan varoluşu iki bilgi türüne dayanır:
- Fiziki bilgi: DNA, beden, evrimsel kodlar
- Ruhi bilgi: düşünce, ses, niyet, kolektif bilinç

Bu ikisinin birleşiminden iki ruh bir beden paradigması doğar. Bir ruh bedensel mirası taşır; diğer ruh titreşimsel ve düşünsel kodları aktarır. İnsan yalnızca biyolojik bir varlık değil, aynı zamanda kolektif sesin dokuduğu manyetik bir hafızadır.

NöroSes ve İyileşme

NöroSes kavramı, sesin darbeleriyle oluşan zihinsel heykeltıraşlığı ve dokuma sürecini birleştirir. İnsan zihni hem çekiç darbeleriyle hem de iplik ilmekleriyle şekillenir. Ses, bireysel kimlikten kolektif kültüre, genetik hafızadan toplumsal davranışa kadar uzanan manyetik bir kuvvettir.

Ve burada temel bir gerçek açığa çıkar: NöroSes, iyileşme için tekrar yoludur. Düşüncenin titreşimsel replikasyonu, yani yeniden seslendirilmesi, insanın kendini dönüştürmesinin tek yoludur. Düşünceyi değiştirmek, kolektif hafızayı dönüştürmek ve genetik kodların yükünü hafifletmek ancak NöroSes ile mümkündür.

Sonuç

Ses, duygunun manyetik ifadesi, düşüncenin titreşimsel bedeni ve beynin kendi kendini yeniden kurma aracıdır. NöroSes, insanın kendi bilincini dönüştürmesinin, yaralarını iyileştirmesinin ve geleceğini yeniden yazmasının yoludur.

Referanslar ve Eserler

  • E.G., Ses ve C.
  • E.G., Ses ve Teorem
  • E.G., Ses ve Yapay İnsan
  • E.G., Ses ve Duygunun Manyetik İfadesi
  • Jung, C. G., The Archetypes and the Collective Unconscious
  • Lipton, B. H., The Biology of Belief
  • Pert, C. B., Molecules of Emotion

NOW

  NOW: The Constant of Time and the Echo of Self The body moves through the rhythm of night and day. Entropy flows, and the laws of nature...